Denge Koçluk

İnsanı en mutlu eden şey, ihtiyaçlarıyla sahip oldukları arasında bir denge olmasıdır. Bütün sorun, bu dengenin nasıl sağlanacağı. Akıllı bir adam dengeyi, ihtiyaçlarını azaltarak sağlar. Bunu yapmanın en iyi yolu, bedava olan şeylerin değerini bilmektir. Dağların, kahkahanın, şiirin...

ŞULE KÖKHAN

 

MUTLULUK

Mutluluk nedir? Mutluluğun genel geçer bir tarifini yapmak imkansız. Kızıma göre mutluluk ailece film izlemek, oğluma göre eğlenmek…”Çocuklar gibi çizebilmek için yıllarımı verdim” diyen Picasso gibi belki de çocuklar gibi basit düşünmeyi öğrenmeliyiz. Hayatımın bir döneminde öyle derin bir mutsuzluğa kapılmıştım ki mutluluğun tanımını aramaya çıkmıştım, kendimi çok mutsuz ve kaygılı hissediyordum. Eğer benim gibi ayrıntılara önem veren biriyseniz çocukların sağlığından, toplumun geleceğine kadar kaygılanacak koca bir liste oluyor elinizde. Ne zamandı tam olarak emin değilim bir gün çok güçlü olursam yaşadığım bu kaygıları yaşamayacağımı, insanların beni üzemeyeceğini düşünmüştüm ve o günden beri farkında olmadan mutluluğun tanımı güç olmuş benim için. Farklı bir deyişle kaygı yaşamanın yaşattığı korkuya karşılık o güçlü olma hissini korumak benim için mutluluk olmuş. Kızım için aldığım bir kitapta çocuk kahraman arkadaşlarına  bir oyun oynamayı teklif ediyor, “evde kayıp olan bir eşyayı bulalım” diyor. Arkadaşları eşyanın ne olduğunu soruyorlar, “bilmiyorum arayın işte” diyor. Diğer çocuklar “neyi arayacağımızı bilmeden ne arayacağız” diyorlar ve oynamak istemiyorlar. Bizim mutluluk arayışımız bazen bu oyuna benziyor. Ne aradığımızı bilmeden bir şeyleri arıyoruz. Bu bazen yeni bir araba, ayakkabı, parfüm gibi maddi bir şey olabileceği gibi bir çocuğun kokusundaki sıcaklık, güneşin doğuşundaki ihtişam, masmavi bir gökyüzünün altında yürümenin hazzını hissetmek gibi daha manevi şeyler olabiliyor. Asıl problem elimizde mutlu olmaya dair kodladığımız şeyler varsa ve biz hala mutsuzsak o zaman başlıyor ve orada kendi içimize bakıp sormamız gerekiyor: “Mutsuzluğumun kaynağı ne? Beni tam olarak ne mutsuz ediyor? Neyi farklı yaparsam bu hissi giderebilirim? 

     İki farklı senaryo hayal edelim. Birincisinde kişinin değiştiremeyeceği büyük problemleri var ama o bunlara takılmak yerine elinde olan mutluluk kaynaklarını kullanmayı seçsin. Düşünün ne kaybeder? İkincisinde ise kişi gün boyu ülkenin gidişatını, evdeki bozuk musluğu, çocuğunun kötü notlarını, istediği arabayı alamamasını dert etsin. Günün sonunda elinde kalacak olan, mutsuzlukla geçen koca bir kayıp zaman. Aslında gerçekten sahip olduğumuz tek hazinenin zaman olduğunu düşünürsek, akışa bırakmamanın bizden ne kadar çok şey götürdüğünü görebilirsiniz. Akışa bırakmak derken asla şunu kastetmiyorum, değiştirebileceğimiz mutsuzluk kaynaklarını olduğu gibi kabul etmek değil demek istediğim.  Söylemeye çalıştığım, mutluluğu bir şarta bağlamamak gerektiği. Hayatta bazen değiştirmeye gücümüzün yetmeyeceği ya da değiştirmemizin imkansız olduğu şeyler var ve biz bunlarla zaman harcarken anın keyfini yaşamayı ıskalıyoruz. Ne güzel demiş şair “Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten. Anlar, sadece anlar… Siz de anı yaşayın.” Bir ekleme de benden: ANDA KALIN…  

 

ŞULE KÖKHAN

KADER Mİ? SEÇİM Mİ? FARKINDA MIYIZ?

Dünya gerçekten çok güzel ve hayat bazen gerçekten çok tuhaf. Geçenlerde Başak Sayan’ın ‘Kelebeğin Kaderi’ romanını bitirdim. Tam da benim gördüğüm gibi anlatmış bazı şeyleri….Bahsedilen konulardan bazıları: “Ne düşünürsek o olur. Olumsuz düşüncelerimizin farkına varmalıyız. Farkındalığın önemi….”

    Resmin içinde bir figür olduğumuz kadar resmin kendisiyiz de. Resme nasıl bakarsak ona göre değişen bir tablonun içindeyiz sanki. Bütün yollar insanın kendisine çıkıyor. Kendi deneyimlerimizi farkında olarak veya olmayarak kendimiz hazırlıyoruz. Beynin ve ruhun hangi tarafını geliştirirsek ya da geliştirmek istersek, o tarafla görüyoruz. Bu noktada dikkat çekmek istediğim konu, SEÇİM. Neyi seçersek onu yaşarız. Eğer istemediğimiz şeyler yaşıyorsak farkındalığımızı geliştirmeliyiz belki de. Ne yaparsam daha farklı bir sonuca ulaşabilirim? Nasıl olmuş olsaydı farklı olurdu? Yolumuza devam etmek ve dengeye kavuşmak için basit sorularla başlayabiliriz. Bizi biz yapan değerlerimizi bilmemiz lazım. Sanırım toplum olarak değerlerimizi kaybetmeye başladık. Bizi biz yapan değerleri kaybedersek YOK oluruz zaten. Cahilliğin önüne nasıl geçeceğiz? Kader böyleymiş mi diyeceğiz? 

   Kişiliğimizi, yolumuzu kaybetmemeyi diliyorum. Bu yolda öğrendiklerimi paylaşmaya devam edeceğim. Sevgilerle…

 
 

ŞULE KÖKHAN

SEVGİ

Sevgi herkese, herşeye yarıyor. Komadaki bir insan bile sevgi dolu dokunuşlara tepki verebiliyor ve yine söylüyorum çiçekler bile hissediyor sevgiyi ama tek başına sevgi düşüncesiyle ne kadar çok hata yapıyoruz bir düşünsenize.Ya da farklı bir ifadeyle sevgiyi kullanarak insanlar bizi ne kadar çok yönlendiriyorlar. Sonuçlarını ise biz yaşıyoruz, sonunda elimizde bir suçlama kalıyor: ” Ama ben bu bölümde okumayacaktım”, “Ben filanca kızla evlenecektim”. Aslında tek suçlamamız gereken yine kendimiziz. Kendi kararlarımızın sorumluluğunu taşıyamayıp kararları bizim adımıza başkalarının vermesini bekleyip sonrada ağlıyoruz. Bir de sevgi deyince durup düşünmekte fayda var. Dert köşelerinden birini mutlaka okumuşsunuzdur. Size bir örnek: “Evli patronumla ilişki yaşıyorum, boşanmıyor ama birbirimizi seviyoruz.” Benim böyle yazan birine cevabım şu olurdu. Patronun seni sevmiyor, kullanıyor sen de kişiliğindeki zayıflıktan dolayı buna izin veriyorsun, kendini geliştirirsen, farklı bir işe girersen gerçekten sana değer veren birini bulma şansın olabilir. Ya da  şöyle bir sorun mutlaka okumuşsunuzdur: “Kocam beni dövüyor ama biliyorum beni seviyor”. Cevabım: Kocan seni dövüyor ve sen buna izin veriyorsan ve hala onun seni sevdiğini düşünüyorsan öncelikle psikolojik bir destek alman gerekiyor çünkü bir insan sana hem zarar verip hem sevemez. Sözüm kendini savunamayacak kadar cahil, savunmasız bırakılmış kişilere değil. Örnek bir sorun: “Biz birbirimizi çok seviyoruz ama ben zenginim o fakir ailem evlenmemize izin vermiyor”. Cevabım şu olurdu: Belki ailen ileride sorun yaratacak bir farklılık için seni uyarıyordur, sonradan pişmanlık duymamak için onu sına. Sevgi gerçekten varsa, sürer. Ailemiz bizi çok sevdiğini söyler sonra da beklentilerini dile getirir. Tavsiyelere tabi ki kulak vermek gerekiyor ama hayat bizim hayatımız. Bunu ve  Fakat madalyonun iki tarafına da bakmayı unutmamalıyız. 

 

ŞULE KÖKHAN

ÖN YARGI

İnsanları ön yargıyla değerlendirmeden bir şans vermek gerekir. Kişinin hayat görüşüne, kılık kıyafetine, cinsiyetine, takımına, siyasi görüşüne göre ön yargıyla yaklaşan kişiler var ama bu demek değil ki ön yargılar yıkılamaz. Belki sadece doğru yer ve doğru zaman söz konusu değildir. Öğrenciyken hayır olsun diye bir kurumda öğrencilere ders vermeye gitmiştim ve ne yazık ki o konumumda ve onların o durumunda yapabileceğim bir şey yoktu, sürdüremedim (Ön yargısız yaklaştım ama faydası olmayacağı belliydi). Daha sonra önceki olumsuz tecrübeme rağmen ön yargısız davrandım ve daha küçük bir yaş grubuna yardımcı oldum. Sonuçta o dönem gerçekten bir faydam olduğunu hissettim.

Bir miktar ön yargı iyidir ama bu yargısız infazla eş anlamlı olmamalı bence. Hadi bugün bir ön yargınızı yıkmayı deneyin. Mesela suratsız olduğunu düşündüğünüz yaşlı komşunuza bir merhaba veya nasılsınız deyin. Belki de sadece yalnızlıktan öyledir ve belki siz bir gülümseme koyarsınız onun yüzüne…

 

ŞULE KÖKHAN

EMPATİ KURMAK

Dikkat! Empati kurmak; can kurtarabilir, karınızla problemlerinizi yoluna koymanıza yardımcı olabilir, karşınızdaki kişilerle sağlıklı bir ilişki kurmanızı sağlayabilir. Neymiş bu empati kurmak? derseniz; empati, kişinin kendisini bir diğer insanın yerine koyması, karşıdaki insanın duygu ve düşüncelerini hissetmesi (aslında daha çok hissettiği duygusunu vermesi) ve bunu ona iletmesi demektir. Anlamını bilince ne olacak? derseniz size cennetin anahtarını vaat edemem ama empati kurma yeteneğinizi geliştirdiğinizde bu dünyada kimi kapıları açacak bir anahtarınız olabilir elinizde. En azından yakınlarınızla ilişkilerinizi iyileştirebilirsiniz.Yine hayalperest tarafım tuttu belki, bilmiyorum ama insanların empati kurma yeteneğini geliştirdikleri ölçüde kutuplaşmanın önemsizleşeceğine inanmak isteyen bir insanım. Düşünsenize insanlar yapıştırıcı vazifesi gören bir inanışa, kişiye, yere gerek kalmadan sadece birbirlerinin duygularını anlamaya çalışsalardı, birbirlerine ve birbirlerinin duygu ve düşüncelerine saygılı olsalardı ve bu da ortak çıkarımız olan birlik ve beraberliği sağlasaydı…Neyse şimdilik bunları bir tarafa bırakalım şöyle bir diyalog da olası: “-Kanser olma riskim varmış!”, ” -Benim de bütün gün bacaklarım ağrıdı.” Böyle bir diyalogda derdini anlatan kişinin anlaşılamama hissi yaşaması olası ve biliyor musunuz intihar sebepleri arasında anlaşılamama hissi önemli bir yere sahip. Bu diyaloğa şöyle bir dokunursak “-Kanser olma riskim varmış.    “-Bu seni endişelendiriyor biliyorum ama her şey yoluna girecek merak etme.” Bu daha sağlıklı bir diyalog olurdu.Ya da “her şey çok kötü, mutsuzum, sınavda başarısız olacağım” diyen çocuğunuza  “öyle dersen öyle olur” derseniz pek bir faydası olmaz. Onun öncelikle anlaşıldığını hissetmeye ihtiyacı var. Karşınızdakine anlaşıldığını hissettirin. Emin olun, siz de tatmin olursunuz ve karşınızdakine de bir iyilik yapmış olursunuz.Yalnız empati kurmak derken şöyle bir tuzağa düşmeyin. O kişinin bütün duygu ve düşüncelerini sırtlamaya kalkmayın zaten bu, empati kurmak olmaz.

ŞULE KÖKHAN

ÖLÜM

Aslında  ölümle ilgili yazılabilecek tonlarca şey var. Din açısından ele alınabilir, ölüm çeşitleri, ölümden sonrası vb. Aslında hepsi çok ilgimi çekiyor, merak ediyorum ve sayfalarca yazabilirim ama sonuç olarak hiçbiri kesin bir yere varmayacak. Benim şu an ölümle ilgili yazmak istediğim şey farklı. Ölüm nasıl olsa eninde sonunda gelecek. En azından ölüm gelene dek kaliteli yaşamaya çalışalım. Bunun için de kendimizi sorgulamamız gerekiyor: Acaba hayatımda yolunda gitmeyen ne var? Bunu nasıl değiştirebilirim? Öncelik verdiğim konular neler?Demek istediğim ‘şarkıcı olmak istiyorum diye evden kaçan kızlar gibi davranmak değil’ Çevremde çok fazla yaşlı insan var ve hepsi de çok fazla konuda pişmanlık yaşıyorlar ve şunu fark ettim; hep birilerini suçluyorlar.Sanırım o kadar yaşlanmayı beklemeden yapmak istediklerini yapmayı ya da ters giden şeyleri düzeltmeyi deneselerdi sonuç ne olursa olsun ortada suç da suçlu da kalmayacaktı.

ŞULE KÖKHAN

DÖNÜŞÜM

Tuhaf bir insan olduğumu düşünmenizi istemem. Bildiniz! Başkalarının hakkımda ne düşündüğünü umursayan bir insanım. Sanırım bu hayatta en zor edindiğim belki de hala edinmekte olduğum ders,  insanların söylediklerini her zaman çok umursamamak gerektiği. Sürekli sorarlar: Derslerin nasıl? Hangi bölümü kazandın? Hangi dereceyle bitirdin? Yüksek lisansa devam ediyor musun? Tezini verebildin mi? İş bulabilecek misin? İş buldun mu? Koca buldun mu? Çocuğun olmuyor mu? Çocuğuna kardeş ne zaman gelecek? Doğum kilolarını ne zaman vereceksin? Çok kilo verdin ne zaman duracaksın? Sütün yetiyor mu? Çocuğu hangi okula vereceksin?…O kadar çok dinledim ki insanları, yolumu kaybettim kimi zaman. Neyse çok dağıtmayayım konuyu anlatayım maruzatımı 🙂 Kimi insanların rüyası gerçek olur, baktığı fal çıkar, sezgileri kuvvetlidir. Ben de o insanlardan biriydim. Çok fazla gerçekleşen rüyam oldu. Son gördüğüm rüyayı ve rüyamda düşündüklerimi anlatmak istiyorum size. Mısır olaylarından önceydi. Ayın üzeri kapanıyordu, alttan ışık yayılıyordu ve iki tarafında kanat vardı. Meğer gerçek hayatta bir filmin sembolüymüş. Rüyamda artık düğmeye basıldı, felaketler olacak dedim. Uyandığımda bir felaket haberi duyacağımı sandım ama sanırım rüyam tek bir şeye işaret etmiyordu. Belki de işaret edilen, bir süreçti. Çok da saçma bir rüya değil sanki. İnsanlar çıldırmış gibi şu sıralar. Haberleri izlediğimde dehşete kapılıyorum, korkuyorum .Çocuklara tecavüz ediliyor, eşler birbirini öldürüyor, insan hayatı değersiz sanki. İnsanlar eskiden bu kadar tahammülsüz müydü acaba. Herkese kuşkuyla yaklaşıyoruz artık. Hatırlıyorum eskiden anneannem kapısını hiç kilitlemezdi, şimdi çelik kapılar yaptırıyor, güvenlik sistemleri kurduruyoruz ve bir şekilde zamanla dönüşüme uğrayıp sistemin bir parçası oluyoruz. DÖNÜŞÜME UĞRUYORUZ FARKINDA OLMADAN. Günümüzde insanların paylaşıp anlaşmak için birçok imkanı var. İnternet elimizin altında, paylaşım siteleri, kim kiminle nerede ne yapmış siteleri ve daha neler neler. Peki bu ortamda biz daha mı çok paylaşıyoruz, yoksa aradaki mesafeler büyüyor mu? Bu siteler insanları yakınlaştırıyor gibi görünse de aslında uzaklaştırıyor bence. Kendimden örnek vermek istiyorum; iletişimsizlik çağına ben de uymuştum, üye olduğum paylaşım sitesi bana doğum günü olan arkadaşlarımı haber veriyor ve ben de onların duvarına güzel dileklerimi yazıyordum, onlar da duvarlarında teşekkür ediyordu. BİTTİ. Artık öyle yapmıyorum görüşmek istediğim arkadaşlarımla  yüz yüze görüşüyorum. Eskiden yazlık arkadaşlarımla bütün kış mektuplaşırdım, birbirimizi umursardık, emek verirdik. Hatta eski Fransızca öğretmenimle liseden mezun olduktan sonra bile senelerce mektuplaşmıştım. O zaman da sorularım vardı hayata dair, cevabını hala bulamadığım. Bilgi elimizin altında şimdi, ne gerek var kütüphaneye gitmeye, araştırmaya… Arkadaşlarımız, bilgi, müzik, eğlence, aşk….Hepsi elimizin altında fakat bazı kavramların içi boşaltıldı ve buna BİZ İZİN VERDİK. Güvenlik konusundaysa ne yazık ki yapılacak bir şey yok, eskiden olmuyormuş deyip üzülmek yerine dikkatli olmamız gerek.(Bunu 3 kere cüzdanını çaldırmış biri olarak söylüyorum). Bir de çocukların tablet ve bilgisayar kullanımı dikkatimi çekiyor. Geçenlerde oğlum bir arkadaşıyla deniz kenarında oynuyordu. Arkadaşının elinde bir tablet vardı. Ben oğluma “Yemeğe gideceğiz, gel” dedim. Oğlumun arkadaşı: “Dur teyze, götürme onu. Ben ona tabletimde yemek yaparım” dedi. Ona onunla doyulmayacağını açıklamaya çalıştım ama O: “Daha başka yemekler yaparım, onunla doyar” dedi. Anneler! Gelecek nesilleri harcamayalım lütfen. Bir internet kafeye girin ve bu kadar çok bilgisayar kullanan çocukların geleceğini görün. Oraya gitmek zor gelirse, oyun karşısında sinir krizi geçiren çocuğun videosunu izleyin. Kendi çocuğumda bizzat deneyimledim; taşınma döneminde sabit kalmasını sağlamak için sınır koymadan biraz fazla oyun oynattım ve sonuçlarını gördüm, çocuğun kişiliği değişiyor. Bir komşumun torununa doktor çok fazla bilgisayarda vakit geçirmekten dolayı iletişim sorunu yaşıyor, bıraktırın ve çocuğunuzla zaman geçirin demiş. Annesi tabii ki bilerek zarar vermez çocuğuna. Bunu duyunca daha çok zaman harcamış çocuğuyla, bir sonraki gidişinde doktor değişim için tebrik etmiş aileyi.

   Bu yazıyı 4 yıl önce yazmışım. Yanılmışım demeyi isterdim.Toplum olarak değerlerimize sahip çıktığımız anlarda yaşamak dileğiyle. Sevgiler…

ŞULE KÖKHAN

MERHABA

Dün, ‘Alice Harikalar Diyarında 2: Aynanın İçinden’ filmini izledim. Sonra ilk filmle ilgili bir yorum okudum; daha önce dikkat etmediğim bir diyalog dikkatimi çekti. Harikalar Diyarında yolunu kaybetmiş olan Alice, Cheshire Kedisine sorar: “Hangi yöne gitmem gerekiyor”?Cheshire Kedisi: “Ne yöne gittiğin fark etmez. Yeteri kadar yürürsen emin ol bir yere varırsın.” Bir yerde de karşıma şöyle bir söz çıkmıştı ‘İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır.’ Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır. Bu cümlelerden herkes kendi yaşamına göre anlamlar çıkartabilir. Yeni filmde can alıcı noktalar; nihayet kelebeğe dönüşen Absolem, zamanın düşmanımız olmadığı, geçmişi değiştiremeyeceğimiz fakat hatalarımızdan ders çıkarabileceğimiz ve bu sayede geleceğimizi yeniden şekillendirebileceğimizi hatırlatması. Neden bilmem Alice’in maceraları bana her zaman iyi geliyor 🙂

 
 

ŞULE KÖKHAN

GELİŞİM

Değişim kaçınılmazdır,gelişim ise bir seçenek.Dış dünyanın uyaranlarına rağmen içimize bakmayı,kendimizi tanımayı ve geliştirmeyi seçersek muhakkak karşılığını alırız çünkü ne ekersek onu biçeriz.Düşünsenize,siz kendinize değer vermiyorsanız hayatınıza çekeceğiniz insanlar muhtemelen sizdeki bu zayıflığı kullanacak birileri olacaktır ya da korkularımızla yüzleşmeyi öğrenemezsek tam da korktuğumuz şeyler başımıza gelir! Sonuç olarak bu bizim seçimimiz olur.Etrafımda yaşamlarını pişmanlıkla ve etrafındakileri suçlayarak geçirmiş çok fazla yaşlı tanıdığım var.Maalesef kendi kararlarının sorumluluğunu almayıp çevrelerini suçlamanın kolaylığını seçmek bu.Yaşamımız için sorumluluk almak şart.Düşünsenize “ölüm” var.Yaşamı olduğu gibi kucaklayıp,bütünleşip gelişmek ne güzel.Dönüşüm illa korku verici olmak zorunda değil. Nasıl bakarsak öyle görürüz. Einstein’ın dediği gibi”Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir.” ve Benjamin Franklin’in dediği gibi “Her problem içinde öyle bir fırsat saklar ki,problem fırsatın yanında cüce kalır.” Bu sözü hayatımızda olumsuz gördüğümüz bir olaya ya da sizi üzdüğünü düşündüğünüz bir kişiye uyarlayabilirsiniz.

Sorular basit:

Nasıl olmuş olsaydı böyle bir deneyim yaşamazdım?

Bu olaydan,bu kişiden öğrenmem gereken ne?

Neyi fark etmeliyim?

Bundan sonra neyi farklı yapmalıyım?

ŞULE KÖKHAN

ARAYIŞ

Bu yazımda aslında bir kobay farenin masalı vardı bu sefer onun yerine gittiğim seminerlerdeki notları kısa kısa paylaşmak istiyorum.
-Farklılıkların müzik oluşturduğunu unutmaya başladık,farklılıklarımızla güzeliz.
-Kötü hissettiğiniz şeye tutunursanız girdaba kapılırsınız.
-Korku,üzüntü,öfke sizi tutsak eder.Duygularınızla barışmayı deneyin.
-Üzüntü,öfke,korku hissettiğiniz bir durumla karşılaştığınızda önce iyi hissetmeye odaklanın sonra yeniden değerlendirirsiniz.
-Sonra kötü hissedeceksen şimdi iyi hissetme!
-Nefes egzersizlerinin ve olumlamanın gücünü yadsımayın.
-Düşüncelerimizi yönetmeyi öğrenmeliyiz.Ne düşünürsek o olur.
-Niyet önemli.
-Makamdaki her şeyden biz sorumluyuz,başkalarına zarar vermemeyi de kural edinmeliyiz.
-Beyni kas gibi düşünün,çalıştırırsanız güçlenir.
-Beyin plastisitesi olması demek ben böyleyim deyip çıkamayacağımız anlamına geliyor.
-Risk alırken kapasitenizin farkında olun ve asla risk almaktan korkmayın.
-Bekleyen insan olmayın,harekete geçin.
-Yeni dünyada farklı düşünmeyi başarabilen kazanacak.
-Çalışkan olursanız,yeni bir fikir yaratırsanız,cesaretiniz varsa hiçbir şey için geç değil.
-Cesareti her zaman içinizde bulun.
-Para almadan da yaparım dediğin iş senin yapman gereken iş.
-Anda kalın,zihin okumaya çalışmayın.Karşınızdaki kişinin dediğini anlamaya çalışın.
-Herkes arkadaşınız olabilir ama herkes dostunuz olamaz.
-Kazınarak yazılan şeyler asla unutulmaz!

ŞULE KÖKHAN

YOL

Ne güzel demiş Aşık Veysel Şatıroğlu
“Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece… Yetişmek için Menzile
Gidiyorum gündüz gece
Bu muhteşem türkünün ilk iki dizesiyle son iki dizesini yazdım sadece bilerek,her satırından ayrı bir anlam çıkartılabilir o ayrı ama benim bu türkü vasıtasıyla buraya not düşmek ve hepimize hatırlatmak istediğim başlangıç ve son arasındaki mesafenin ne kadar olduğunu hiçbirimizin bilmediği…

O halde sorgulamaya,inanmaya,hissetmeye devam sadece bir kelimeden ibaret duran ama kelimelerin yetersizliğini ortaya koyan ne çok kavram var…Düşünelim mi biraz! Allah, evlat, vatan, dost, yuva, sevgi, aile, anı, yol, tasavvuf, savaş, ölüm, yaşam, mizah, kader, din, mutluluk, hüzün, farkındalık, sevinç, coşku,kainat,hissetmek, katılaşmak, barış, bağışlamak, sezgi, inisiasyon, iyilik,kötülük,özgüven, sağlık, inanç, huzur, güven duygusu, adalet…

ŞULE KÖKHAN

GÜZELLİK

Bu yazıyı yazmamın iki sebebi var. Birincisi çocukların gençlerin fiziki özellikleri ile aile durumlarıyla maddi durumları ile ilgili birbirlerini yargıladıklarıni incittiklerini iyi bilmem. İkincisi kendi içimde bu meseleyi tatlıya bağlamak İstemem. Zira çocukluktan itibaren geçirdiğim bir kaza neticesinde elimdeki ve bacağımdaki yara izlerini çok sorun etmişim farkında olmadan. Burada farkında olmadan cümlesine dikkatinizi çekmek istiyorum. Kafamızdan günde binlerce düşünce geçiyormuş ve maalesef eğer biz bunları kontrol etmeyi öğrenemezsek hayatımızı onlar şekillendiriyor. Aslında yazmak istediğim çok şey var bu konu ile ilgili: Dinler, arayış, hayatımıza izleyici olarak bakmak, farkındalık, duygularımızı nasıl dönüştürebiliriz, tekamül yolculuğu. Bunlar hep yazmak istediğim konular Neyse dağıtmayayım çok konuyu. Bir yandan kendimi güzel hissederken bir yandan biri elimle bacağımla ilgili soru sorduğunda kötü hissediyordum . Yaşla beraber bacağımdaki iz bayağı kayboldu ama ağda kağıdı kalmış gibi orada diyenlerin izini silmem kolay olmadı. Halbuki şu andaki bilincimde olsam çok daha farklı yaklaşabilirdim. Seni sen yapan kolun bacağın vesaire değil demek isterdim o zamanki Şule’ye ve ben zaten o bilinçte olsaydım öyle deneyimler çekmezdim. Gerçi son zamanlarda kendimi yaşlanıyorsun kırışıklıkların var çirkinleşiyorsun derken yakalıyorum sık sık. Halbuki olması gereken yeni gelen yaşları getirileri ile götürüleri ile kabul edebilmek. Sanırım yavaş yavaş bu bilince de ericem orta yaş bunalımım geçince 🙂 Bu da bir süreç. 38,5 yıllık yaşamımdan öğrendiğim temel şeyler: Sevgi kanalında kalmayı başarabildiğimiz ölçüde hayatın çok daha keyifli olduğu ve kimseyi değil yalnız kendimizi değiştirebileceğimiz. Sevgilerimle…